eve topraktan girmek

isviçre'den mimari bir harikaya şahitlik ediyoruz... Dutch Architectural Studio ve SeARCH ortak yapımı eve baktıkça insanın kendini dağlara vurası geliyor... gömme bir sistemde kusursuz yapı kullanımı... saygı!

 
  
  
  
  
resimlerin büyük halleri için üstlerine tıklayın

piksel kafası

SURAJ Electronics Hindistan'da bir elektonik mağazası imiş... 
Aşağıdaki ilanlarında 
"bir pikselin anlatabildiği buysa, milyonlarcasını siz düşünün" 
minvalinde bir mesaj vermişler...


 
titanic
 
beatles

 
superman

  
son yemek
 
michael "air" jordan

 
michael jackson

202 - ben bilemedim seni

ben bugün 202 no’lu otobüse bindim, ki ben sıklıkla 202 no’lu otobüse biniyorum… ama bu sefer bindiğim başka bir 202 gibiydi… bi 2020, ne bileyim bi 3001 gibiydi… niye’sini anlatayım…

otobüse ilk bindiğimde nazarımı çeken şey şoförün ön sağ alt çaprazındaki minik ekran oldu… zira otobüsün içinden farklı görüntüler gösteriyordu… bir alt kat, bir giriş kapısı (aaa ben), bir üst kat arka, bir üst kat ön… hayırdır? yahu otobüste ne yapabilirim ki ben… hadi yaptım diyelim, sen önüne baksana, beni mi izliyosun… kaldı ki hakikaten ne yapılmışsa artık ortamda 4-5 kamerayla izleniyor… trt o kadar kamera kullanmıyor lan manyaklar…
efenim her ne ise çıktım üst kata oturdum, A noktasından B noktasına varır gibi iken alt kata geri indim… bir de ne duyayım… otobüs gaza bastıkça sanırsın uzay mekiği kapsül bırakıyo… diyeceksiniz ki hiç uzay mekiği kapsül bırakırken orada bulundun mu a mübalağcı, a fikirsiz… ama dostlar, kafamızda bir çağrışım var nihayetinde… şoför gaza bastıkça tikuuuu, direksiyon çevirdikçe vikaaaaaa diye sesler geliyor… dur düğmesinin takılı olduğu tutunma direkleri falan bi garip… sanırsın iç dizaynı stanley kubrick yapmış…
en sonunda durağa yaklaştık… neyse ki kaptan yavaşlayınca otobüs yerelleşti… hıfffzısıhhhaaa diye bir fren sesi ile vatanıma geri döndüm… başka başka haller bunlar, ansızın yabancılaşmalar… piiii…

oturaksız oturaklar

ister ev ister lounge mekanlar için kullanabileceğiniz, 
ilginç oturma üniteleri... birkaçına göz atalım...
 (sandalye desen değil, koltuk desen değil serisi)


 
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  

resimlerin büyük halleri için üstlerine tıklayın

milyon dolarlık (süper) adam!

Gerekli Şeyler mağazasında çalışırken, hiç aklımdan çıkmayan bir şey yaşamıştık... binlerce çizgi romanın içinde geçerken günlerimiz, biri girmişti içeri... belli ki meraklı, belli ki hevesli, yeni başlayacak, belirsizlik içinde doğru çizgi romanı arıyor... meğer öyle değilmiş... yani yeni başlayacak evet ama aradığı şey belli imiş... uzun süre bakındıktan sonra yanımıza geldi ve şu naçizane soruyu bıraktı uzay boşluğuna...

"ya ben çizgi romana başlayacağım da, superman ile başlamak istiyorum... ama baktım ilk sayıyı göremedim, yok mu sizde?"

hee var bizde, deliyiz biz, ilk sayı var elimizde, halen burda denyo gibi oturmakla kalmayıp, bi de üstüne rafa koyduk ilk sayıyı...

yazık tabi sonuçta, o da bilmiyor o dünyayı... süpermenin ilk sayı yok mu diyebilecek kadar temiz yürekli biri o... hani insanın, "gel sana şu köşedeki pastanede bir limonata ısmarlayayım, hiç girme bu işlere" diyesi geliyor... öyle masum... ne bileyim işte...

bak hele yıllar sonra bir de baktım, supermen ilk basım 1. sayı, iyi bakılmış, iyi saklanmış... ismi meçhul biri bastırmış 1 milyon doları almış... 1938 tarihli sayının kapağında yazan fiyat 1 sent...

BAFTA - İngiliz Oscar'ları sahiplerini buldu

Best Film 
The Hurt Locker (2008) 

Alexander Korda Award for Outstanding British Film of the Year 
Fish Tank (2009)
 
Best Actor  
 
Best Actress 

Best Supporting Actor 
Christoph Waltz for Inglourious Basterds (2009)  

Best Supporting Actress
 
David Lean Award for Achievement in Direction
Kathryn Bigelow for The Hurt Locker (2008)  

Best Screenplay (Original)
 
Best Screenplay (Adapted) 
 
Best Cinematography 
The Hurt Locker (2008)  
 
Best Editing
The Hurt Locker (2008) 

Best Production Design
Avatar (2009)
 
Best Costume Design
 
Anthony Asquith Award for Film Music
 
Best Make Up/Hair
 
Best Sound
 
Best Achievement in Special Visual Effects
Avatar (2009)
 
Best Film not in the English Language
Un prophète (2009)
 
Best Animated Feature Film
Up (2009)
 
Orange Rising Star Award
Kristen Stewart
 
Carl Foreman Award for the Most Promising Newcomer
Duncan Jones for Moon (2009)(Director)
 
Best Short Animation
Mother of Many
 
Best Short Film
I Do Air (2009)

saku

chungking express


Wong Kar Wai'nin aşk, sahiplenme, ayrılık, yalnızlık ve belki de en çok insan kalbinin zamanla mücadelesi temalı melankolik filmi... yönetmen ashes of time'ın ızdırap dolu yapımı esnasında, "kafayı rahatlatmak" için gündüzleri yazıp geceleri çekmiş bu filmi... el kamerası kullanımının yoğun şekilde hissedildiği film, 3 aydan kısa sürede tamamlanmış... 1994 yapımı filmde, onlarca iç burkan, can yakan replik ve diyalog mevcut... hüzün ve tebessümün usta işi yoğrulması...

cop663: you like noisy music?
faye: yes. the louder the better. stops me from thinking.
cop663: you don't like to think? what do you like?
faye: never thought about it.

saku

Parallel World

Dzmirty Samal tarafından tasarlanan Parallel World adlı seri, standart duruşa ve alıştığımız konstrüksiyon biçimine zerre uymamakla birlikte, farklı/orijinal bir çizgiye sahip... sanki duvarın içinden çıkmakta ya da içine doğu gömülmekte gibi duran raf, kütüphane ve lambalar, gümüş rengi ağır tasarımlarıyla da, pop bir izlenimden uzak bir noktada duruyorlar...

 
  
  
  
büyük halleri için resimlerin üstüne tıklayın

Adobe Photoshop Cook

Adobe Photoshop Cook adlı stop motion animasyon, Maya Rota Klein tarafından AdobeYouGC yarışması için yapılmış... Klein'in web sayfası ve diğer işleri için tıklayın...


gelmiş geçmiş en berbat 50 film

 

Empire okurları gelmiş geçmiş en kötü, en rezalet ve en hayal kırıklığı filmleri seçmiş... listeye baktığım zaman fark ettiğim bir şey oldu... the avengers, blade trinity, spider-man 3, matrix revolutions, batman & robin, superman 4, cat woman, street fighter, transformers 2 ve the spirit gibi, çizgi roman, oyun vb. uyarlamaların, kahraman/anti-kahraman filmlerinin ve devam filmlerinin miktarındaki çokluk...

yani sanırım seyirci şunu diyor... kötü bir film çekmene karışmam, izlemem olur biter... ama benim kahramanlarıma dokunma... hadi 1 tane, 2 tane yaptın, tadını kaçırma... seyirci, kendiyle özdeşleştirdiği, kahramanı varsaydığı karakter üzerinden hayal kırıklığı yaşamaya katiyen tahammül edemiyor... ben de o grubun içindeyim... o cat woman, o batman & robin neydi arkadaşım? bak hatırladıkça sinir geliyor...

saku

1 mumdur 2 mumdur

bizim evde de bir mum hezeyanı vardır... şekli şemalleri standarttan hallice olsa da, miktarı kayda değerdir... akşamları birkaç mum yakıp, ayaklarını uzatarak güzel bir film izlemek, gün içinde biriktirdiğin tüm stresi olmasa da, büyük kısmını alır... sırada bazı mum tasarımlarımız var ki, yakmaya kıyabileceğimizden tam olarak emin değilim...

 
  
  
  
  
  
  
  
 

fall (1997)

taksi şöförü michael ve süpermodel sarah'nın hiç romantik olmayan aşkı, komik olmayan kaçamakları, arızalı ilişkileri, aşk, seks ve ızdıraplı şiirsellik üzerine, yazılıp yazılabilecek en sinir bozucu senaryolardan birine sahip, insanı zayıf yerinden vuran bir film...

özellikle filmin sonunda michael'ın sarah'ya yazdığı mektubu bizatihi kendi sesinden dinlediğimiz o uzuuuun sahne, ah o sahne yok mu ve dış sesle okuduğu mektup, ah yok mu o mektup ve mektubun bittiği anda başlayan çığlık çığlığa müzik... uzaktan kumadayı ısırdığımı hatırlarım...


“i've wanted to tell you for awhile now.
i wanted to say it as you reached for a tea cup in your kitchen that night after we fought about why do we always have to eat chinese food on your floor and then made up.

i wanted to say it as the moonlight shone in on you as you slept in your bed the first time we made love there, when i felt your heart racing against my chest, in your sweet foyer in spain when you first saw your roses even though i wasn't there, but mostly i wanted to say it the last night i saw you, as i held you in my arms looking down at your precious face knowingly looking up at me still inside you, quiet motionless but
so inside you.

i wanted so badly to tell you that...the words each time graced my lips like an imposter only to fall away like some great lizard that was taken out to sea to reign its fury on the dark ocean alone, unbeknownst to any hearing. i pray that you can hear them for what they are, feel them for what they are and not mar them with the knowledge that they stand apart from your ability to reciprocate them. please take them in your heart and feel them with your eyes closed and your soul open for just a moment my voice speaking them softly in your ear with a kiss.
when your head lightly moves to dance, when your tongue finds my lips, when you ramble over a glass of wine, when you sit naked after we've made love, when you act boldly, when you laugh, when you squeeze my hand, when you call my name in a gruff whisper, when your heart races on my chest in a close embrace, when you love me. what i'm sad about is selfish, i'm mad at god's timing. i'm only a man, and as a man i miss you. i miss you terribly. i miss your kiss, i miss your smile, oh how i miss your smile, but most of all, i miss the moment that hasn't happened yet. the moment when you let yourself fall for me. what makes it hard for me is knowing how much you care for me, how much in a way you do love me, how much you would enjoy smiling wryly as you hurled yourself backwards off the cliff and said, “catch me baby.” if i didn't know that i could make you a villain, me a victim and soothe myself, but i can't because it isn't the truth. the truth we both know. the truth is, not today. i know that you're not leaving him for me and i wouldn't want you to, i would want you to leave him for you. i also know you would never fly a million miles just to see me smile at you, someday maybe, but not today. so i guess i had better disappear……... i know you'll be okay and soon i will be too; and maybe just maybe if god so desires the day will come when as friends we will find ourselves accidentally strolling along the white cliffs of dover or the mountain rocks of mendocino, or the emerald north of the scottish seaboard or the glistening harbor of old new york and from the heights in the stars amongst the angels who's arms will cradle us in a moment neither of us was told about but knew like our oldest happiness we will look into each other's eyes and know it is today, it is today. and whether that day is tomorrow or next week or next year or next lifetime i will finally get to tell you to your sweet face, the face that i will miss more than i could ever tell that i love you, i love you, ah baby i love you, and you'll smile wryly close your eyes say “catch me baby” and fall."

saku

dexter yurt dışı ilanları

dexter dizisinin yurt dışında yayınlanan ilanları epey etkileyici... dizinin de ana teması ve ruh halini gayet temiz bir biçimde yansıtıyor... "nothing stops a serialkiller like a serialkiller" başlığı ile arz-ı endam eden ilanların türkçe meali ise şudur... "dinsizin hakkından imansız gelir"...

 
  
 

fender kepenk!

böyle olur gitar mağazasının kepenki diyor, 
daha da bir şey söylemiyor, 
saygıyla eğiliyorum...

  
guitar store - southampton

grupa mocarta


2 keman, 1 viyola ve 1 kontrbas'tan oluşan dünyanın en keyifli, en eğlenceli, en matrak ve kesinlikle en yaratıcı orkestrası olması kuvvetle muhtemel ekip... bir konser ve bir kabarenin iç içe geçmiş hali... her telden çalıp söylerken, bir yandan da türlü aksiyonla aklınızı alıyor sizi kahkahaya boğuyorlar...

filip jaslar, michal sikorski, pawel kowaluk 
ve bolek blaszczyk'den oluşan grubun resmi sitesi için...
http://www.grupamocarta.art.pl/



ayrıca genel bi fikir alabilmek adına şu videolara göz atabilirsiniz:


grupa mocarta w teatrze - kwartet toranaga
grupa mocarta w operze -titanic (na morzu)
grupa mocarta w teatrze - jackson
grupa mocarta w operze - mambo nr5
grupa mocarta w operze - eine kleine welt musik

(vallahi babamın oğlu değiller, ne bilirim ben pawel'i, bolek'i....
bizim bildiğimiz bi boliç vardı gençliğimizde)

saku