Bu yıl iki siyahi gencin öyküsünü izledik... ikisi de acılar içinde, ikisi de yalnız, ikisinin de eğitim ile ilgili sıkıntıları var, ikisi de fiziki anlamda fazlasıyla iri... bu filmlerden biri Precious, diğeriyse The Blind Side oldu... NFL oyuncusu Michael Oher'in yaşam öyküsünü anlatan The Blind Side bu yılki Oscar töreninde Sandra Bullock'a ilk Oscar'ını kazandırdı... o konuya bilahare değineceğiz ama önce filmin konusuna bir bakalım...

ailesi darma duman olmuş ve birçok farklı ailenin yanına yerleşmek zorunda kalmış olan Michael, içine kapanık, duygusal anlamda güvensiz ve psikolojik olarak da son derece yıpranmış bir haldedir... spora olan doğal yeteneği fark edildiğinde, liseye ite kaka kabul edilir... Tuohy ailesi ise, gidecek bir yeri olmadığını fark ettikleri Michael'a evlerinin kapısını açmaya karar verirler...


hocalarının, koçunun ve başta Leigh Anne olmak üzere tüm Tuohy ailesinin desteğini arkasına alarak yavaş yavaş herkesi etkilemeye başlayan Michael'ın sportif yetenekleri de üniversitelerin ve profesyonel takımların dikkatini çeker...

bir Erin Brockovich ruhuna sahip filmin, aynı kafa ve aynı duyarlılık hissiyle Oscar'a layık görülen oyuncusu Sandra Bullock'da ise herhangi bir numara yok esasında... yakıp yıkmamış, bizi hayrete düşürecek dramatik bir performans sergilememiş... yani aldığı ödül ağır şekilde duygusal... ama film, işlemekte olduğu "özünde hüzünlü" hikayeyi, sıkmadan, yormadan ve bunaltmadan anlatmayı becermiş...