şeytani spazmlara zemzem suyu




Tam olarak ne iş yaptığı belli olmayan lakin lüks bir yaşam yaşadığı aşikar Ayten ve dünya tatlısı kızı Gül’ün, mutlu mesut hayatları kısa bir sürede altüst olur. Çünkü garip bir hayal dünyası içerisinde, ruh çağırmak, korkunç heykeller yapmak gibi uğraşlarla vaktini geçiren Gül, şeytan tarafından uygun bir hedef olarak görülüp ele geçirilir. Önce geçici bir rahatsızlık olarak değerlendirilen vaziyet, Gül’ün kendine ve etrafına zarar vermeye başlamasıyla ciddileşir. Ayten evinin tavan arasında bulduğu “Şeytan” adlı kitabın yazarı Tuğrul Bilge’den yardım ister. Bir psikiyatr, doktor ve yazar olan Tuğrul olaya tıbbi bir açıdan bakmak gerektiği kanaatindedir. Ancak Ayten kızının bedenine bir şeytan girdiğine ve tek ihtiyaçları olan şeyin bir “şeytan çıkaran” olduğuna inanmaktadır. Tuğrul’un da geçen zaman içinde bu iddiaya inanması sonucu, tesadüfen o esnada Orta Doğu’dan İstanbul’a gelmiş bir şeytan çıkaran devreye girer. Nihayetinde yaşı kemale ermiş bir amca olduğundan şeytanın karşısında kalbi yetmez ve finalde şeytan ile karşılaşıp kahraman olarak ölen yine Tuğrul olur. Şeytan, Gül’ün bedenini terk eder. Ayten ve Gül mutlu hayatlarına devam ederler.



1974 yılında çekilen Şeytan filminin kabaca bir özetini yaptığım bu cümleler, aslında filmin atmosferini tarif etmek için çok yetersiz. Susuz Yaz, Yılanların Öcü ve Sevmek Zamanı gibi birçok önemli filmin yönetmen koltuğunda oturan Metin Erksan’ın, 1973 yapımı Exorcist’in uyarlaması/tekrarı olarak çektiği yerli “şeytan çıkaran” kısmen Türkleştirilmiş, ağırlıklı olarak ise Türkçeleştirilmiş bir uyarlama. Japon korku sinemasını aratmayan bir gerginlik üstünde ve parmak uçlarında ilerleyen film, aniden beliren şeyler, ansızın patlayan seslerle seyirciyi korkutmak gibi gerilim klişelerinden başlı başına kaçınmış ve durum/oyunculuk/ışık üçlemesinde kendi gerilimini yaratmayı başarmış. Her ne kadar olur olmadık yerde “ışığı alttan verelim görüntü korkunçlasın” yöntemine başvurulmuşsa da, kızın durumunun gitgide kötüleşmesi, Canan Perver, Cihan Ünal ve Meral Taygun’un –iyi anlamda- rahatsızlık verici oyunculukları, seyircinin asabını bozmaya yetiyor. Tabii Mike Oldfield’ın, orijinal Exorcist filminin de soundtrack’i olan ‘Tubular Bells’inin yarattığı kıvranma halini atlamamak lazım. Kimi sahnelerin Türkçeleştirilmiş Exorcist hali insanı ister istemez güldürse de, karakter ve tiplerin ruh hallerine bürünme başarısı gözden kaçmıyor.



Cihan Ünal’ın annesi filmin başında üç kere kısa aralıklarla gözüküyor. Birincisi evd, ikincisi (neden bilinmez) akıl hastanesinde, üçüncüsü tabutta. Yani esasında annenin üzerinden elde edilecek referans, filmin ilerleyen etabında karşımıza çıkmak üzere cebe atılıyor. O referans da nedir? Filmin sonlarına doğru şeytan, Cihan Ünal’ın annesi gibi gözüküyor ve onun aklını karıştırmaya çalışıyor. Meral Taygun (Ayten) karakter olarak da kızının yanında olmadığı anları gergin, asabi ve hiddetli bir halde geçirdiği için genel bir terör havası estirmekte.



Erol Amaç’ın canlandırdığı Komiser Kadri Erdem tiplemesi, “Komiser Kolombo” efekti verilmiş Ayhan Işık kıvamında; sürekli olarak her taşın altından çıkıyor ve film boyunca şeytani bir cinayetin izini sürüyor. Ayten’in de zarar görmemesini isteyen iyi kalpli komiser, bir sahnede Ayten’in ağzındaki sigarayı alıyor ve gülümseyerek yere atıyor. Halı kaplı evde sigarayı alıp nereye attığı kadrajın dışında kalıp muamma bir bilmece olarak akıllara kazınsa da, o kareyi anlatmak boynumuzun borcu oluyor. Ayrıca kızcağıza bir elektroşok tedavisi yapıyorlar ki, sağlam adamı öldürür o tedavi. İki demir parçasını yavrucağın kafaya dayamışlar, nasıl sallıyorlar anlatmak mümkün değil. O vibrasyon günümüzün en sağlıklı beyinlerinde dahi hasara sebebiyet verebilir, inanın.



Agah Hün’ün şeytan çıkarmak için Gül’ün karşısında dikildiği sahneler ise tadından yenmiyor. Kutsal kitap olarak İncil değil Kuran’ın, kutsal su olarak da zemzemin vazife başında olduğu şeytan kovma ayini, şeytan ve şeytan çıkaran arasında muhteşem replikler ve diyaloglara sahne oluyor. Şeytan’ın mavi bir boya olarak kısmen vücudu terk edip Gül’ün ağzından çıkışı, Agah Hün’ün atkısıyla kızın ağzını temizlemesi ve Cihan Ünal’ın lavaboda atkıyı (şeytanı) çitilemesi kendimizden geçmemize sebebiyet verse de, 1974 yılındaki olanaksızlığın içinde yaratılan ve döneminin çok ilerisindeki kurgusu ve estetik fotoğraflarıyla saygı duyulması gereken bu filme şapka çıkarmak icap ediyor. (Öyle ki filmin giriş yazıları kağıt üzerine keçeli kalemle yazılmış isimlerin kamerayla çekilmesi ile oluşturulmuş.) orijinal filmin hemen ertesi yılı çekilen bu tekrar filmi, üzerinde biraz daha düşünülse ve “popülaritesi sönmeden bir an evvel çekelim” kaygısıyla hareket etmese, çok daha başarılı bir klasik haline gelebilirdi belki de. Acele işe şeytan karışır zira!



Fevkalade diyaloglar

(Ayten ve Gül)
- Gül? Bu ruh çağırma tahtasıyla sen mi oynuyorsun?
- Evet ben oynuyorum.
- Nasıl oynandığını biliyor musun?
- Tabii biliyorum.
- Fakat bu oyun en az iki kişiyle oynanır.
-  Ben her zaman tek başıma oynuyorum. Nasıl oynadığımı görmek ister misin?
(Oyunun başına geçilir, Gül çeşitli hareketler yapıp “maalesef” dermişçesine annesine bakar)
Yani benle oynamak istemiyor musun?
-  Hayır. Ben oynamak istiyorum ama Kaptan larsen seninle oynamak istemiyor.
-  Kim bu Kaptan Larsen?
-  Bilmiyorum bir ruh işte. Ben sorarım, o cevap verir.
-  Peki sor bakalım.
-  Kaptan Larsen. Annem çok güzel bir kadın, değil mi? (bir şey olmaz) Niye cevap vermiyorsun? (sessizlik) Kaptan Larsen bu yaptığına kabalık derler!
-  Tatlım belki uyuyordur Kaptan Larsen.
-  Hayır, o hiç uyumaz.
-  O halde senin biraz uyuman gerek.



(Doktor, evde yapılan muayenede, Gül’ün içindeki şeytanla, tokadı yiyerek tanışınca, aşağıya iner ve Ayten’e rapor verir.)
- Doktor? Kızıma ne oluyor? Söyler misiniz bana? Nedir bu hal?
- Psikolojik bazı etkenler hep bir araya gelmiş. Bu etkenler sonucu çocuğun şahsiyetinde bir değişme oluyor. Bu psikolojik değişme psikofizik halinde dışarıya vuruyor.
- Doktor. Ben bu tıbbi terimlerden anlamıyorum. Yani netice? Nesi var kızımın?
- Ben hala beynin üst kısmında bir araz olduğu kanaatindeyim.
- Doktor! Bir beynin üst kısmıdır tutturmuşsunuz, başka bir şey söylediğiniz yok. Çocuğu yukarıda görmediniz mi? Sesini duymadınız mı? Sanki içinde ikinci bir insan varmış gibi haykırıyordu. Bunu da anlamadınız mı? Allah’ım nedir bu başımıza gelenler?
- Hanımefendi şimdiye kadar tıpta çok az çifte şahsiyet olayı görülmüştür. Bu vakaların temelinde psikopatalojik arazlar vardır.



(Şeytan çıkaran ile şeytan)
- O şişedeki su ne?
- Zemzem suyu.
- Ne yapacaksın onu?
- Bekle görürsün.

(Ayten ve doktor)
- Gül çok kötüleşti doktor.
- Periyodik bir spazm mı geldi?
- Ne spazmı doktor? Bu çocuğa başka bir şeyler oluyor.

(Ayten ve şeytan çıkaran)
- Şeytan çıkarma işi ne olacak?
- Bir süre unutun o işi!

(veee Şeytan Çıkaran)
"Ateşten yarattığın şeytanın topraktan yarattığın insana yaptığı bu işkenceye senin hudutsuz kuvvetin son verecektir. Lanetli şeytanın zapt ettiği bu zavallı küçük ruhu kurtarmak için benim gibi aciz bir kulundan şefaatini esirgeme yarabbi!"



saku

1 Response to "şeytani spazmlara zemzem suyu"

SirEvo said :
29 Ocak 2010 01:53
Kapağı görmem yetti. Birkaç sahnesine şahit olmuştum da, başyapıt baş. :D

Yorum Gönder